MİLLİ MÜCADELEYE KADAR ALADAĞ TARİHİ
İlçenin tarihi ilk çağlara kadar uzanır. Aladağ ve çevresinin tarihi gelişimini Adana tarihinin gelişimi ile birlikte ele almakta yarar vardır. Çünkü, Aladağın ormanları ve Aladağlardan Adana şehrine ulaşan Seyhan Nehri her dönem önemini korumuştur. Bunun yanında Akören, Mazılık, Kızıldam, Ağcakise, Sarıçiçek ve daha birçok yerde bulanan kilise harabeleri, Meydan kalesi başta olmak üzere kale yıkıntıları Aladağ İlçesini tarihi geçmişi bakımından yüzyıllar öncesine götürmektedir. M.Ö. 3. yüzyıla kadar uzanmaktadır. Büyük İskenderin gemi yapımında kullanmak üzere Pos Ormanlarına gelerek, Sedir ağaçlarını kestirip, suyollarıyla Akdenize indirdiği bilinmektedir.
Yüzyıllar öncesinde Cumhuriyet Dönemine kadar Adana ve çevresinde Kizvatna Krallığı, Hititler, Kueliler, Asurlular, Makedonyalılar, Romalılar, Bizanslılar, Abbasiler, Ramazanoğulları ve Osmanlı Devleti hâkimiyet kurdular. Bu dönemlere ait Aladağ ve çevresinde bulunan tarihi kalıntılar, kaleler, kilise harabeleri, harabeleri ve daha birçok kalıntı bu bölgede yüzyıllar öncesine varan bir yaşantının olduğunu göstermektedir. Birçok kaynak doğrultusunda buralara yerleşmenin nedenlerini şöyle sıralayabiliriz:
- Kilise kalıntılarının çok olması ve küçük yerleşmelerle sınırlı kalması dini yaşamın yasaklanması sonucunda buralara yerleşmelerin olduğunu göstermektedir. İnsanlar dağ aralarında dar alanlara yerleşerek hem dinlerini yaşamaya çalışmışlar hem de korunmuşlardır.
- Aladağın Orta Toroslarda bir kervan yolu olması ve bir ticaret merkezi olan Kayseriye en kısa geçişin buradan sağlanması yine Aladağ ve çevresine insanların yerleşmelerine sebep olmuştur.
- Gür ormanların olması ve orman ürünlerinin Seyhan Nehri arayıcılığı ile Adanaya taşınması, bunun da geçim kaynağı olması
- Aladağ ve çevresindeki maden yatakları, özelikle demir madeninin bulunması ve işletilmesi
- Çukurovaya Oğuz- Türkmenlerin yerleşmesi ile buraların Yaylak ve mezra olarak kullanılması
- Eşkıyaların, asker kaçaklarının ve suçluların saklanabileceği yerlerin bulunmasıdır.
Eti, Roma, Bizans devirlerini geçiren bölge, M.S. 12. yy.da Anadoluya gelen Türklerin yurdu olmuştur. Oğuz Boyuna ait Üç okların Türkmen beylerinden Karaisa bu bölgeye gelerek burayı yurt tutmuştur. Selçuklu Arşivlerinde, Anadoluya bir Vatan Garibi olarak gelen bir kısım Türkmen aşiretlerinin muhtemelen Adana İli, Aladağlar çevresinde yerleştikleri bilinmektedir. Bu aşiretlerin başında Bozdoğan, Avşar, Karahacılı, Cerit ve Sarıkeçililer gelmektedir.
Eski bir yerleşim yeri olan ilçe merkezi hem Selçuklular hem de Osmanlılar döneminde Türk Aşiretleri tarafından bir yerleşim birimi olarak ta kullanılmıştır. Çukurovada yaşayan Yörük ve Türkmenlerin yayla yeri olmuştur. 1360lı yıllarda Ramazanoğulları döneminde Karaisa Beye bağlı bir uç beyliği görevi görmüştür. Adanadan Kayseriye giden kervan yolu Karsantı güzergâhından geçerdi. Bu noktada Aladağ önemli bir geçit noktasıdır. Yavuz Sultan Selim Han döneminde Ramazanoğulları ile birlikte Osmanlı Beyliğine katılan bölge, Ramazanoğullarının zayıflaması ve Osmanlı Devletinin gerilemeye başlaması ile birlikte Karsantıoğullarının hâkimiyeti altına girmiştir. Karsantı adı da zamanla bu şekilde yer edinerek bölgenin merkezi için kullanılmıştır.
Kanuni Sultan Süleymandan hemen sonra, 1572 yılında Osmanlı Katipleri bölgeye gelerek yerleşik köylüler ve göçebelerin isimlerini defterlere kaydettiler. İlgili salnamede, bölgenin en önemli idari birim adı Meydan Mezrasıdır. Diğer bir adı da (Parsbit Kalesidir).
Çukurova 1600lü yıllardan hemen sonra büyük göçlere ve sosyal çatışmalara sahne oldu. Kovgun Dönemi olarak isimlendirilen aşiretlerin derebeylerinin, egemen olduğu, çatışmaların yaşandığı bu dönemde Bozdoğan Aşiretine bağlı topluluklar bölgeyi ele geçirdiler. Ramazanoğulları dönemindeki yapı bozuldu, Bozdoğanın kolları olan Menemenci Aşireti Karaisalı Bölgesinde, Sırkıntı Aşireti ovalık Kozan Bölgesine, Karsantı Aşireti de Meydan Kalesi ve civarına yerleşti. Karsantı Aşireti içinden Karsantıoğulları Derebeyleri 1700 -1865 yılları arasında bölgeyi yönettiler. Bu dönemde Menemenci Aşireti ile Karsantıoğullarının hakimiyet kavgası, bölgenin sosyal ve ekonomik hayatını olumsuz yönden etkiledi. 1808 yılında, Menemenci Aşireti Meydan Kalesi eteklerinde Karsantıoğulları ile kanlı kavgaya tutuştu. Karsantıoğulları yenildi. Bölge, Karaisalının idari alanı içinde kaldı. Karaköy adı ile 1835 yılından itibaren, Karaisalı İlçesine bağlı bucak merkezi olmuştur. 1860 yılında Adana Valisi Halil Paşa, Karsantıya (Aladağ) yaylaya çıkan Karahacılı Aşiretini Sarıçam bölgesine iskan etti. Yine bu dönemde, Aladağ Yaylalarında yaylayan Yörükler Çukurovanın muhtelif yerlerine yerleştirilmişlerdir. 1865 yılında Osmanlı reform ordusu Fırka-i İslahiye Çukurovaya geldi. Osmanlının zayıf döneminde yöre halkı yoksul düşmüş, bazı sosyal olaylar patlak vermiştir. O dönemde yani 1800lü yılların ortasında burası teşkilatlı bir nahiye olmuştur. Bazı dini okullar açılmıştır. Ne yazık ki ardı ardına patlak veren savaşlar halkı bezdirmiş; erkekler ölmüş kalanlar da perişan olmuştur. Asker kaçakları buralara gelerek eşkıyalık yapmaya başlamış ve yazın yaylalara çıkan aşiretleri (Yörükleri) soymaya başlamışlardır. Ağır vergiler getirilmiş halk Osmanlıdan kaçar olmuştur. O zamanlar Adana Halep vilayetine bağlı bir kaza iken Adanaya bağlı iki nahiye vardır. Birisi Misis diğeri Karsantı nahiyesi. Karsantıoğullarındaki bu isyan girişimi üzerine Osmanlı hükümeti buraya bir ordu gönderir ve Karsantıoğulları aşiretini İslahiyeye yerleştirmek ister. Karsantıoğlu aşireti bunu kabul etmez. O dönemde Karsantı nahiyesine 36 köy bağlı iken bu köylerden bir kısmı Sarıçam dolaylarında yerleşik düzene geçirilir.
Böylece kontrol daha kolay olacak, daha kolay vergi toplanacak, askerden kaçmalar önlenecek ve boş arazilerin işlenmesi sağlanacaktır. Karsantıoğlu beyi bu iskan girişimine karşı çıkar ve Derviş Paşanın emriyle üzerine asker gönderilerek yakalatılır.
Karsantıoğlu beyi ve aşireti Karataş ilçesinde gemilere bindirerek Rumeline yollanır.
Boşalan bu araziye 1860lı yıllarda Fekede bulunan Mansurlu aşiretinden dört aile getirilmiş ve bugünkü Aladağ ilçesinin merkezinde bulunan Mansurlu köyü kurulmuştur. Bu aileler buradaki arazileri işlerler, bahçeler kurarlar, hayvancılıkla uğraşırlar. Bir kısım madenleri, özellikle demir madeni, işleyip kütük halinde ihtiyacı olan illere develerle naklederler. Ormanlardan kesim yapıp sallarla Adanaya nakledip buradan da denize indirirler.
1868 yılında reform hareketleri başlayınca Karsantının merkez olması göz önüne alınarak nüfusu artırmak amacıyla, şimdi Yahyalı ilçesine bağlı Faraşa Köyünden 70 hane kadar Rum buraya yerleştirilmiş ve Karaköy adını almıştır. Bu yeni gelen Rum aileler sanatkar olması sebebiyle imar faaliyetlerine girişmişlerdir. Tarla ve toprak karşılığında Müslüman nüfusa ev, okul ve demir işleme işlerini yapmışlar ve böylece toprakların çoğunu ele geçirmişlerdir.
19. yy.da Aladağlar ve Karsantı Yöresi aynı zamanda iç çatışmalar sonucu bulunduğu toprakları terk eden aşiret ve ailelerinin sığınma yeri oldu. Ceritler Köyü sakinleri, Ceyhan Yöresindeki Ana Aşiretten parçalanarak gelen bir gruptur. Kadirli Yöresindeki Danişmentli Türkmenlerinden olan Yağbasan Aşireti de bu şekilde bölgeye sığınan ve iskan olanlardandır. Bozdoğana bağlı Kabasakal Aşiretinin bölgeye yerleşim hikayesi de buna benzemektedir.
19. yy. sonlarında, Avrupa devletleri Karsantı yöresinde maden işletmeciliği ile yakından ilgilendi. Bölgenin demir ve krom madenlerinin işletme hakları Fransız ve onlarla işbirliği yapan Rum ve Ermenilere verildi. Aynı dönemde, Karsantı Bölgesi (Aladağ), Çukurova Kentlerinin kereste ihtiyacını da karşılıyordu. Seyhanın kolları olan Zamantı Çayı üzerinden sal taşımacılığı ile keresteler Adanaya getiriliyor ve şehirdeki atölyelerde işleniyordu.
Çukurovayı çevreleyen Toros Dağlarının karlı dağları, vadileri ve Seyhan Nehrinin geçtiği coğrafyada tarihin önemli kültürel izlerine rastlanır. İmamoğlundan Aladağa giderken tepelik ve sulak alanlarda Roma ve Bizans Döneminin kent uygarlığının önemli eserleri vardır. Bunlar; Akner ( Eğner), Roma Köprüsü, Mazılık Harabeleri, Barcıbert (Meydan Kalesi), Kayalika (Gireği Kalesi), Akören Harabeleri, Tamrut ve İşa Kalesidir. Bu merkezler; Roma Döneminde kurulan, Bizanslılar zamanında Hıristiyan inanç kültürünün geliştiği yerlerdir. Ortaçağ Haçlı Seferleri sırasında, bölgenin stratejik merkezi görevini Barcıbert (Meydan Kalesi) üstlenmiştir.
MİLLİ MÜCADELE VE ALADAĞ
Adana Ve Aladağın İşgali
Birinci Dünya Harbi içinde İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya devletleri arasında gizli anlaşmalar yapılmıştı. Bunlardan İngiltere hükümeti adına Albay Sayks( Mark Syks) ve Fransa Hükümeti adına da Bakan Piko( George Piko) tarafından 16 Mayıs 1916da Leningratda imzalanan sözleşme konumuzla ilgiliydi. Bu anlaşmaya göre; İngilizler Filistin ile( Musul Dışında) Irakı ve Fransızlar ise Suriyeden başka bütün güney Anadoluyu alacaklardı. Böylece Türkiyede İskenderun ve Mersin limanları ile Ergani bakır madenleri ve Kilikya( Çukurova) pamukları Fransızlara bırakılıyordu. Fakat İngilizler, Musul petrollerini ellerinden kaçırmak niyetinde değildiler. Bunun için, işgal edecekleri Antep, Maraş ve Urfa illerini koz olarak tutmak kararıyla Syks-Picot sözleşmesinin uygulanması yönünde harekete geçtiler. 9 Kasım 1918de İskenderundan sonra Amanos sıra dağları ile Payas çizgisi arasındaki bölgeye ilerlediler.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında imzalanan 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi, İtilaf devletlerine Osmanlı Devletini ortadan kaldırma fırsatı vermişti. Mütarekeyi takiben İtilaf devletleri daha önce yapmış oldukları gizli antlaşmalar gereğince, Osmanlı ülkesini işgal ve istilaya başladılar. Büyük bir istekle bu işgal ve istilaya girişmelerinin bir nedeni de Birinci Dünya Savaşı süresince dört yıl kendilerini güç durumlara düşüren ve Hasta Adam diye nitelendirdikleri Osmanlı Devletinin asıl sahibi vaziyetindeki Büyük Türk Milletini ezmek ve bağımsızlığına son vererek, yok etmek düşüncesidir. Bu düşünce ile her işe karışarak haksız ve yersiz isteklerini gerçekleştirmeye çalıştılar.
General Allenbynin emriyle Kasım 1918de Mersine çıkarma yapan ve işgal sahasını Adanaya kadar genişletmek isteyen İngilizlerin ardından, işgale katılan Fransızlar, çoğunluğu Ermenilerden meydana gelen kuvvetleriyle 11 Aralık 1918de Dörtyola çıkarma yaptılar. Dörtyoldan Adanaya doğru ilerleyen İngilizler de Ceyhanı işgal ettiler. 17 Aralıkta Mersine çıkarma yaptılar. Mersini 3 vapurla 1500 asker, 17 Aralık günü işgal eden Fransız ve Ermenilerden oluşan askerlerin bir bölümü 19 Aralık günü Tarsusa girdi.
Fransızlar ve gönüllü Ermeni askerler 21 Aralık 1918 tarihinde Adanayı ikindi üzeri işgal etti. 1500 kişiden kurulu olan birlikte yalnız 150 Fransız eri vardı. Diğerleri Ermeni lejyonlar idiler. Fransız Generali Römyönün komutasındaki birliğin çoğu, yukarıda belirtildiği üzere Ermeniler idi. Bunlar Fransızlar tarafından daha önce Mısırda kurulmuş olan Doğu Lejiyon alayına bağılı idiler. Ayrıca, silahlandırılmış Kamavorlar( Ermeni Fedaileri) Adana bölgesine toplandılar. Bu komitecilerin arkaları sıra Çukurovaya akın eden sivil Ermeniler, bütün ilçe ve bucaklara yayıldılar. İngiliz Dış İşleri Bakanlığının hazırladığı bir plana göre, Çukurova ve Kuzey Suriyede Ermeni Devletinin kurulması tasarlanmıştı. 1915 tehciriyle Türkiye dışına gönderilen Ermenilerle Amerikadan getirilecek göçmenlerden kurulacak Ermeni devleti, Türkiye ile Araplar arasında tampon görevi yapacaktı. Adana bölgesini tamamen işgal eden Fransızlar kısa süre sonra Osmaniye, Bahçe, Hassa, İslahiye, Mamure ve Osmaniyenin çevresini de işgal ederek nüfuz alanlarını genişlettiler. 7 Mart 1919 günü sabahleyin Adanadan hareket eden Fransızlar 8 Mart 1919da İmamoğlu üzerinden Kozana doğru ilerlediler ve Kozanı işgal ettiler. Fransızların başında Guvernör( Yönetici- Vali) sıfatıyla Tayyarda, yardımcı olarak teğmen Subi, Ermeni asıllı Balian birlikte Kozana girdiler.
İmamoğlu ve Kozandan sonra Aladağ(Karsantı) işgal edildi. İşgal komutanı olan Normand, Karsantıya girerek Fransız Bayrağını hükümet konağına astı. Burada özellikle Rumların çok yaşaması ve hakimiyetinden onların elinde bulunması işgalin kolayca gerçekleşmesine neden oldu. Bunun yanında halkın olup biteni anlayamaması etken unsurdur. Yani Türk Milleti işgalin ne demek olduğunu ve Fransızların geçici olarak bölgeye yerleşeceklerini sanıyorlardı. Aladağın işgal edilmesinin nedenleri arasında en önemli unsur şüphesiz ki burada bulunan maden yataklarıdır. Bunun yanında Karsantı, yüzyıllardır Orta Toroslarda geçit yollarına sahip olması ve Kayseri gibi işgal kuvvetlerine sorun çıkarabilecek bir şehrin sınırında olması başka bir nedendir.
Aladağ da İşgal Günleri ve Kurtuluş
Vatanın işgali ile birlikte Kozandan sürgün edilen üç vatan evladı, vatan topraklarının düşman işgalinden biran önce kurtarılması için Kayseride bir şeyler yapabilme derdine düşerek Sivasa gitme ve kongreye katılma kararı aldılar. Mustafa Kemal Paşaya Kozannın ve Çukurovanın durumunu anlatacaklardı. Kendilerine katılan Topal Mustafa Efendiyi de yanlarına alan Hulisi Kurtoğlu ve Halil Topaloğlu, hasta yatağında yatan Hasan Sehlikoğlunu Kayseride bırakarak Sivasa doğru yola çıktılar. Bütün yollar artık onlar için Sivasa gidiyordu. Fakat, hava sert ve mesafe uzundu. Kolay aşılacak gibi değildi. Yolculukları günlerce sürdü. Sivasa vardıklarında kongre bitmişti. Fakat, Mustafa Kemal oradaydı. Onunla görüştüler. Durumu anlattılar. Kuva-yı Milliyeyi anlattılar. Mustafa Kemal, Yunan işgalinden dolayı batı bölgesinde cephenin güçlendirilmesinden yana tavır koymuştu. Fakat Adana insanının işgal güçleri karşısında şerefli duruşunu öğrenince Adana ve Toros dağlarının eteklerinde cephe açma kararını verdi. Topçu Binbaşı Kemal Beyi ve Topçu Yüzbaşı Osman Tufan Beyi komutan olarak tayin etti.
Sivastan hareket ettiler. 3 Aralık günü Kayseriye Mustafa Kemalin emriyle 20. Kolordu kumandanı Ali Fuat Paşada geldi. Onun Kayseriye çağırdığı ve Niğdede 41.Tümen Kumandanı olan Emrullah Beyde geldi. Topçu Yüzbaşı Kemal Bey, Topçu Yüzbaşı Osman Tufan Bey, Ali Fuat Paşa ve Emrullah Bey bir araya geldiler. Ali Fuat Paşa, önlerine bir harita açtı. Harita Toroslar dağlarından tüm Çukurovayı kapsıyordu. Ali Fuat Paşa, haritaya baktı. Bu bölgenin tek elden idaresinin zor olduğunu söyledi. İkiye ayıralımdedi. Daha sonra düşündü ve İkinci arkadaş kim olacak diye sordu. Yüzbaşı Osman Tufan Bey, Olsa olsa Jardarma Yüzbaşı Ali Ratip olur dedi. Bunun üzerine 41.Tümen Kumandanı Emrullah Bey Canım, o kanı delinin biri kaş yapayım öyle derken göz çıkarır dedi. İtiraz etti. Ali Fuat Paşa ise bize de öyle adam lazım dedi. Ali Ratip Beyi çağırdılar. Ali Ratip Bey, Kayseri Jardarma Bölük Komutanlığı görevini yürütüyordu. Ülkenin yer yer işgal edildiği haberlerini aldığında işgallere tepki gösterdi. Protesto mektupları gönderdi işgali protesto etmek için. Kayseride kurulan Reddi İlhak Cemiyeti başkanlığını da üstlenerek halkı milli mücadele için yönlendirmeye çalışıyordu.
Ali Ratip Bey, kısa süre içinde toplantı yerine geldi. Ona yapacağı görev anlatıldı. Memnuniyetle kabul ettiğini söyledi. Ali Fuat paşa, haritayı yeniden masanın üzerine serdi. Zamantı suyu hudut olmak üzere bölgeyi ikiye ayırdı. Osman Tufan Beye Doğu Kilikya, Ali Ratip Beye Batı Kilikya verildi. Bu karara göre Bereketlimaden, Pozantı, Gülek ve Tarsus hattını içine alan bölge Batı Kilikya Cephesi Komutanı olan Ali Ratip Beyin sorumluluğundaydı.
Toplantı bittikten sonra durum Sivasta bulunan Mustafa Kemal paşaya Ali Fuat Paşa tarafından bildirildi. Ali Ratip Bey, kısa süre içinde hazırlıklarını tamamladı. O hayatının en büyük ve en zor görevine hazırlandığının farkındaydı. 12 Aralık 1919 günü Mustafa kemal Paşadan bir talimat aldı. Talimatta Karaisalı bölgesine bir karargâh kurulması, kısa zamanda bölge insanının teşkilatlandırılması, milli kuvvetlerin nizamiyeye göre teşkil edilmesi ve takma adının da Tekelioğlu Sinan Bey olduğu bildiriliyordu. 15 Aralık günü Niğdeye hareket etti. Orada Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti yetkilileri, 42.Tümen Komutanı Emrullah Bey ve askeri yetkililerle görüştü. Silah ve bütün savaş gereçlerini Niğdeden sağlayacaktı. Oradan kendisi ve yardımcıları için her birine yüzer fişek hesabıyla beş mavzer, on bomba ve üç yüz küsür lira ayrıldı. Bunları aldı. Yedek Subay Kemal Şahin, Sülayman ve Kozanlı Sehlikoğlu Hasan Efendilerle birlikte Karaisalıya doğru yola koyuldular. Kılık kıyafetlerini değiştirdiler. Av derisi tüccarları gibi giyindiler. Kendilerini av derisi tüccarı olarak tanıttılar.
Kara kış kendini Toroslarda çoktan göstermişti. Kar yağıyor ve hava soğuktu. Günlerce yol aldılar. Yol üstündeki köylerde konakladılar. Bin bir güçlükle kuzey dağlık bölgesine ulaştılar. Birçok köyü dolaşarak Karaisalıdan haber almaya çalıştılar. Karaisalı civarında Barak Dağında konaklayarak Karaisalıda olup biteni gözlediler. İlçe merkezindeki durumu anlamak için Kaymakam Cemil Beyin yanına akrabası Hasan Efendiyi gönderdi. Kaymakam Cemil Bey, Fransızların çok güçlü olduğu ve derhal uzaklaşmaları haberini gönderdi. Bu haber üzerine durum değerlendirmesi yapmak ve daha güçlü bir şekilde dönmek için oradan ayrıldılar. Niğdeye döndüler. Mustafa Kemale durumu aktardılar.
Sinan Tekelioğlu, Niğdede kendisine bir müfreze kurdu. Karaisalı bölgesinde çete reisliği yapan ve köylülere sözü geçen ağaların adlarını aldı. Bir kısmıyla görüştü. Hazırlıklara tam anlamıyla başladı. Mart ayının ortalarında yeniden Karaisalı bölgesine doğru harekete geçti. Yanında Üsteğmen Süleyman, Vahit Doğan ve Teğmen Besim Albayoğlu ile bir müfreze vardı. 24 Mart günü Fransızların Cevizli karakolunu bastılar. Karakoldaki Fransızları esir aldılar. Türk jandarmaları ile birlikte Kamışlıya girildi. Halkın seviç gösterileri ile karşılandı. Bucak Müdürü görevinden alındı. Sinan Tekelioğlu, burada bir karargâh kurdu. Milli mücadele için emek harcayan, fedakârlıklar gösteren Kara Kahyayı cephe komutanı olarak atadı. Orada bir gece dinlendiler. 28 Mart günü Karanfil Dağını aştılar. Karaisalının Yeni Köy ve Sofulu karakolları düşürüldü. Daha sonra Sinan Paşa şu emri yayınladı:
Komutanlık Emri:
1. Altı müfreze Yeniköyden Karsantı (Aladağ)ya yürüyecek ve burasını işgal edecektir. Ben şimdi hareket ediyorum.
2.Ağırlıklar ve Teğmen Kemal Şahin müfrezesi Sofulu Köyünde kalarak emrimi bekleyecektir. 28.Mart.1920 Sinan Tekelioğlu
Sofuluda halkın içinden eli silah tutanlar müfrezeye katıldılar. Bir gecede orada dinlendiler. 30 Mart günü Fransız işgali altında bulunan Karsantıya girdiler. Karsantı, Aladağlarda bir tepe yamacına kurulmuştur. Adını Karsantıoğullarından almıştır. Yöre halkı Ramazanoğulları ile Çukurovaya gelen Yörüklerden oluşmuştur. İşgal öncesi Karsantıda iki mahalle bulunmaktadır. Mansurlu ve Karaköy nahiyelerinden oluşmaktadır. Ve bu iki mahallede toplam altmış hane ev bulunmaktaydı. Altmış hane evin kırk beşe yakını Rum olup geri kalanlar ise Müslümandılar. Müslümanlar Mansurlu Mahallesinde, Rumlar ise Karaköy Mahallesinde ikamet ediyorlardı. İki ayrı muhtarlık vardı. Rumların burada kiliseleri ve çeşitli okulları bulunmaktaydı. Rumlar, demircilik, oymacılık, ayakkabıcılık ve dericilikte ustalaşmışlardı. Müslümanlar ise daha çok hayvancılık ve çiftçilik yaparlardı. Rumlar ile Müslümanlar arasındaki dostluk işgal döneminde de sürmüştür. Küçük husumetler dışında önemli olaylar yaşanmamıştır. Bu bölge halkına işkence ve zulümler yapılmamıştır. Fakat, hükümet konağında Fransız bayrağı dalgalanmıştır.
Milli kuvvetlerin Karsantıya girişi ile onları Ermeni zanneden halkın bir kısmı dağlara doğru kaçmaya başladılar. Daha sonra milli kuvvetler olduğu haberini aldılar. Geri döndüler. Fransızları tutukladılar. Karakollar basıldı. Esirler serbest bırakıldılar. Türk bayrağı göklerde dalgalandı. Jandarma Komutanı Fransız yanlısı Ali Rızanın rütbesi halkın huzurunda söküldü ve kendisi tutuklandı. Derhal telgraf hattı kesildi. Karsantı Nahiye Müdürlüğüne bölge de kendini kabul ettirmiş ve halkı örgütlemeye çalışmış Kidiroğlu Ali Ağa, Milli kuvvetler Komutanlığına da Yusuf Çavuş getirildiler.
Karsantı ve çevresinden birçok kişi onlara katıldı. Oradan Karaisalıya doğru harekete geçildi. Yaya olarak yol aldılar. Gece Etekli köyüne vardılar. Köyün mezralarındaki evlerde gruplar halinde misafir olarak geceyi geçirdiler. Sabah çok erken yola çıkıldı. Merkez Boztahta, Hacılı, Urumguş köyleri üzerinden Aktaş Köyüne gelindi. Sinan Tekelioğlu, elindeki listenin başında bulunun Sıçramaz Hocayı sordu. Çatalan mevkiinde yaşayan Sıçramaz Hoca ile görüştü. İstişare edildi. Sıçramaz Hüseyin Hoca da harekete geçerek Karaisalının Kaşoba köyünden İbo Osmana, Çakallı köyünden Adil Menemencioğluna haber saldı. Çakallı köyünden Mehmet Efendi, İncirgediği köyünden Derviş ağa ve Hüseyin efendi, Bucaklı Emin ağa da çağrıldı. Vazife taksimi yapıldı. Çeteler tespit edildi. Aktaş köyüne gelindi. Gece orada konaklandı. Fransızlara bilgi sunulması önlemek için keşif kolu çıkarıldı. Telgraf ve telefon hatları kesildi. Gece Karaisalıya haber yollandı. 1 Nisan sabahı, ezanla birlikte Milli kuvvetler müfrezesi yola çıktı. Yol güzergâhı üzerindeki köylülerin katılımıyla bir alay oldular. Önde ellerinde Türk bayrağı ile beş atlı Üçerge suyunu geçerek Karaisalı kasabasına girdi. Arkalarında Tekelioğlu Sinan Bey ve yanındakiler, halkın sevgi ve zafer gösterileriyle Karaisalı kasabasına girdiler. Sinan Tekelioğlu, Milli mücadelenin cefakâr insanı ve bir gönül adamı olan Karaisalı Müftüsü Mehmet Efendi tarafından karşılandı. Önünde kurbanlar kesildi. Hoş geldin Sinan Paşamdediler. Adı Sinan Paşa olarak kaldı. Ceza evlerinin kapısı kırıldı. Mahkûmlar serbest bırakıldı. Askeri depo açıldı. Silahlar mücahitlere dağıtıldı. Müftü Mehmet Efendinin duası ile zorlu mücadelenin ilk adımı böylece atıldı.
Milli Kuvvetler Komutanı Sinan Paşa
Sinan Tekelioğlu, 1891 yılında Edirnenin Uzunköprü kasabasında doğdu. İlköğrenimini Edirne Askeri İdadisinde tamamladı. 1909 yılında İstanbuldaki Harbiye Mektebine kaydoldu. Harbiye Mektebinden 14 Mayıs 1911 yılında Teğmen olarak pekiyi derecesiyle mezun oldu. Teğmen Ali Ratipin ilk görev yeri Balkanlar oldu. Kozona Fırkası ile 1911 yılında İskodra civarında konuşlandırıldı. Bir müddet orada kaldı. 1911 yılı Eylül ayı sonlarında İtalyanların Trablusgarpa saldırmaları sonucu gönüllü olarak oraya gitti. Traplusgarpta kendisi gibi gönüllü olarak görevli bulunan Kurmay Binbaşı Mustafa Kemal maiyetinde görev yaptı. Yerli halkın başarılı mücadelesinde etkili oldu. Balkanlarda savaş patlak verince Balkan cephesine gitmek zorunda kaldı. Selanikte bulunan kolorduda görevine devam eden Ali Ratip ile birlikte bütün kolordu Yunanlılara esir düştü. İkinci Balkan savaşı sonrası imzalanan antlaşmayla serbest kaldı. Esaretten kurtulduktan sonra İstanbula döndü. Bir müddet orada kaldı. 1912 -13 yıllarında Kozanda görev yaptı. Çukurova bölgesini bu görevi sırasında tanıma fırsatı buldu. 27 Aralık 1913te tayini II. Kolorduya çıktı. 1914 yılında Balkanlarda görev yaptı. Balkanlar Osmanlının en karışık bölgesiydi. Bu bölgedeki görevi gereğince son derece heyecanlı ve hareketli bir kişiliğe sahip oldu. 1914 Ekim ayından sonra Çanakkale- Gelibolu yarımadasında görev aldı. Çanakkale cephesinde kara savaşlarında önemli görevler icra etti. 14 Haziran 1915te Üsteğmenliğe terfi etti. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemalin maiyetinde çalıştı. Çanakkale destanının yazılmasında emeği geçti. 22 Haziran 1915te yapılan kara savaşlarında gösterdiği üstün cesaret ve gayretten dolayı Osmanlı hükümeti tarafından Harp Madalyası ve Alman hükümeti tarafından da Gümüş Liyakat Madalyası ile ödüllendirildi. Çanakkale savaşları Türk ordusunun kesin zaferi ile sonuçlanınca bu defa Sina Filistin cephesine tayin edildi. 20 Şubat 1917de yapılan Gazze savaşında sevk ve idaredeki başarısından dolayı Gümüş Liyakat Madalyası ile ödüllendirildi. İngilizlerle yapılan çetin mücadelelerde önemli görevler üstlendi. 22 Haziran 1917de yapılan bir mücadelede omzundan yaralandı. Yarası tedavi edildikten sonra tekrar birliğe döndü. İngilizlerin Kudüse ilerledikleri 11 Aralık 1917de yapılan savunma savaşlarında mermi ile başından yaralandı. Tedavisi için Şama gönderildi. Tedavi sırasında geçici bir körlük yaşadı. Uzun süre tedavi gördü. 18 Temmuz 1918 tarihinde Yüzbaşı oldu. Birçok kez yaralandığından dolayı jandarma kumandanlığına nakledildi. Kasım 1918den sonra ise Kayseri Jandarma Bölük Komutanı olarak askerlik görevini sürdürdü. Çukurovanın Kurtuluşunda Batı Kilikya(Çukurova) Milli Kuvvetler Komutanı olarak yer aldı.
1921 yılının başlarına kadar bölgenin tamamında başarılar elde edildi. Feke, Kadirli, Kozan, Haçin ve Pozantı başta olmak üzere tüm Toroslar Fransızlardan temizlendi. Tarsus cephesinde düşman iki bölge arasında sıkıştırıldı. Çıkış yapamadılar. Diğer yandan da Maraş, Urfa ve Antepte başarılı olamadılar. Çukurova bölgesinde kurulmak istenen Ermeni Devleti hülyası yok edildi. Fransızlar bu bölgede tutunamayacaklarını anladılar. 31 Mart 1921 günü kazanılan İnönü zaferinden sonra Ankara hükümetiyle görüşme kararı aldılar. Görüşmelerde Ankara, anlaşmanın Türkler lehine sonuçlanacağına kesin kanaat getirdi. Zaten Fransızların bölgedeki hareketleri de durmuştu. Bu şartlardan faydalanmak isteyen Mustafa Kemal Paşa, Adana bölgesindeki birliklerin yavaş yavaş Batı cephesine gönderilme kararını Mart 1921de verdi. 11 -12 Mayıs 1921 günlerinde Sinan Bey komutasındaki milis kuvvetlerin önemli bir bölümü Batı cephesine kaydırıldı. Bölgedeki görevini başarıyla tamamlayan Sinan Tekelioğlu, Binbaşılığa terfi etti. Sakarya Meydan Muharebesinde, Büyük Taarruz ve Baş Komutanlık Meydan Muharebesinde büyük başarılar kazandı. Cumhuriyetin ilanından sonra görev yeri olan Adanaya tekrar döndü. İstiklal madalyası ile ödüllendirildi.1924 yılında kendi isteği ile askerlik görevinden ayrıldı. İstanbula geçti. Hukuk fakültesine başladı ve fakülteyi iyi bir derece ile bitirdi. Devlet adamı olarak birçok görevde bulundu. 1939 yılında Seyhan milletvekili oldu.
Sinan Tekelioğlu, hayatının uzun bir dönemini Adanada geçirdi. 45 yıl Çukurovada yaşadı. 5 Ocak 1922 günü Adana semalarında ay yıldızlı bayrağın dalgalanmasında en büyük paya sahipti. Öz vatanında gurbet acısını tatmış bir milletin kucaklaşmasında en büyük paya sahipti. Çukurova ona minnettardı. O da Çukurovaya aşık gibiydi. Çukurovaya olan sevgisini doğan çocuklarında da gösterdi. Çocuklarına ve torunlarına Seyhan, Ceyhan, Berdan ve Örcün isimlerini koydu.
Karsantı Müfrezesi Komutanı Karsantılı Şehit Kel Ahmet Ağa
Karsantı ve çevresinde kendini sevdirmiş olan Ahmet Ağa, Fransızların Çukurovayı işgali sonrasında Karsantıya kadar gelmesi karşısında bölgede ilk Kuva-yı Milliye teşkilatını kuranlardan biridir.
Milli Kuvvetler Komutanı Sinan Tekelioğlu, 30 Mart 1920 günü Karsantıya girdi. Fransızları tutukladılar. Karakollar basıldı. Esirler serbest bırakıldılar. Türk bayrağı göklerde dalgalandı. Karsantı ve çevresinden birçok kişi Milli kuvvetlere katıldı. Bunlardan biri de Ahmet Ağa olmuştur. Ahmet Ağa on kişilik müfrezesi ile vatan uğruna savaşmak için cepheye koşan Karsantı halkının öncülerinden oldu. Onun katılması ile birçok kişi daha milli mücadele için silah kuşandı. Oradan Karaisalıya doğru harekete geçen Sinan Tekelioğlu ile Karaisalıya geçti. Burada cephe teşkilatına girdi. Karsantı Müfrezesini kurdu ve komutanlığını üstlendi. Pozantı yolu üzerindeki karakolların baskınlarına katıldı. Birinci ve İkinci Kavaklıhan savaşlarında büyük yaralılıklar gösterdi.
14 Ağustos 1920 günü Adana şehir merkezi Sülüklü Pınar mevkiinden bombalandı. Fransızlar, bu saldırını intikamını almak ve Milli Kuvvetleri Kurttepeden atmak amacıyla 15 Ağustos 1920 günü sabaha karşı Kurttepeye uçaklarla baskın düzenlediler. Adanayı top atışlarına tutmak için getirilen topların korunması için görevlendirilen Karsantı Müfrezesi Komutanı Ahmet Ağa ve on kişilik Karsantı Müfrezesi Fransız uçakların saldırısı karşısında cephe gerisine doğru topları çekerken şehit düştüler.
Karsantı Müfrezesinin şehit komutanı Ahmet Ağa ve 10 Karsantılı, Çukurova Kurtuluş mücadelesinin isimsiz vatan kahramanlarından biri olarak tarihin altın sayfalarında yerini almıştır.
Kuvayı Milliye Gazisi Hamza AKBULUT
Hamza Akbulut, 1900 yılında Aladağ ilçesinin Gireği Köyünde doğdu. Bir evin altı çocuğunun en küçüğü olan Hamza Akbulut, doğumundan altı ay önce babasını kaybedince babasının adı olan Hamza ismi kendisine verildi. Bütün çocukluğu çobanlık yaparak, ekin biçerek, tarla sürerek Gireği Köyünde geçti. Ağabeyi Ahmet Hocadan okuma yazma öğrendi.
Birinci Dünya Savaşı başladığında iki kardeşi askere alındı. Himmet isimli kardeşi Yemende, Yusuf isimli kardeşi Çanakkalede şehit düştü. İki kardeşinin de şehit olmasından dolayı genç Hamza silâhaltına alınmadı.
Çukurova ve Torosların Fransızlar tarafından işgalinden sonra oluşan Kuva-yı Milliye birliklerini düzenli hale getirmek ve Milli Kuvvetler Komutanlığını Karaisalıda kurmak için Sinan Tekelioğlu, Karsantı üzerinden Karaisalıya geçmek için 30 Mart 1920 günü bir müfreze ile Karsantıya geldi. Burada bulunan Fransızlar bir kısmı kaçtı. Bir kısmı da esir alındı. Sinan Tekelioğlu, bir gece burada kaldı. Daha sonra Karaisalıya doğru harekete geçti. Sinan Tekelioğlu ile onlarca Karsantılı çete yazılarak Karaisalıya geçti. Bunların arasında Hamza Akbulutta vardı. Hamza Akbulut, Karaisalı bölgesine bağlı olarak Karsantılı Ahmet Ağa Müfrezesinde savaştı. Karsantı Müfrezesinde 1920nin Temmuz ve Ağustos aylarında Kurttepeye Fransızların yaptıkları baskınlarda mücadele etti. 15 Ağustos 1920 günü Fransız uçaklarının yaptığı amansız baskında Karsantı Müfrezesi Komutanı Ahmet Ağa ve on mücahit şehit düştü. Hamza Akbulut hafif yaralı olarak baskından kurtulabildi. Karsantı Müfrezesi dağıldı. Hamza Akbulut, mücadelesini İbo Osman Ağa ve diğer müfrezelerde sürdürdü. Fadıl savaşlarında düşmana karşı kazanılan büyük zaferde onunda hizmeti oldu.
Çukurovanın kurtuluşunun kesinleşmesinden sonra Nisan 1921de Batı cephesine gönderilen mücahitlerin arasında o da vardı. Hamza Akbulut, Afyon Cephesine gönderildi. İlk mücadelesini Tınaztepede verdi. Burada verdikleri çetin mücadeleler sonra düşman askerleri geri çekildi. Geri çekildikleri yerlerdeki tüm köyleri ve köylüleri yaktılar. Hamza Akbulut ve mücahitler gördükleri katliam manzaralı karşısında düşmanı bir an önce yurt topraklarından kovmanın hesabıyla mücadeleye devam ettiler. Dumlupınar çarpışmalarına ve Başkomutanlık Meydan Savaşında katıldı. Günlerce verilen mücadele sonucunda düşman bozguna uğradı.
Hamza Akbulut, terhis olduktan sonra İzmire geçti buradan Mersine gemi ile hareket etti. Mersinden Adanaya kadar yay olarak geldi. Adanadan da köyüne döndü. Köyünde yaşamını sürdürürken Şeyh Sait isyanından dolayı tekrar askere alındı. Üç ay kadar İskenderun ve Dörtyolda askerlik yaptı. Tekrar köyüne döndükten sonra yaşamını burada sürdürdü. İstiklal Madalyası ile ödüllendirildi.
Hamza Akbulut, Türk Kurtuluş Savaşı boyunca Adana Cephesinde, Afyonda, Dumlupınarda, Baş Komutanlık Meydan Muharebesinde düşmana karşı savaşan ve düşmanı İzmirde denize döken mücahitlerden isimsiz bir vatan kahramanıdır.
Karsantının Kurtuluşuna İştirak Eden Komutan Besim Albayoğlu
1900 yılında Adanada doğdu. Alaybeyzade adı ile tanınan Hüsnü Beyin oğludur. İlkokulu Adanada okudu. Daha sonra Fransız okulunda son sınıfa kadar devam etti. Birinci Dünya Savaşının bitiminde, yaşlını iki yaş büyüterek, Fransız Kolejinden ayrıldı. Ve cepheye gönüllü gitti. İlk görevi Adananın Ceyhan Kazasına bağlı nahiyelerde geçmişti.
Güney Cephesinde mücadele ediyordu. Bu sırada Fransızlar Çukurovayı işgal etmişler ve tüm resmi binalarına Fransız bayrakları çekmeye başlamışlardı. İşgalden sonra tekrar Ceyhana döndü. Besim Bey, 19 -20 yaşının verdiği heyecan ve vatanperverlik duyguları içerisinde, çekilen bir Fransız bayrağını indirip, yerine Türk bayrağını dalgalandırdı. Daha sonra refakatindeki 18 süvari ile Toroslarda örgütlenmeye başlayan Kurtuluş Savaşı hareketine katıldı.
Evvela Niğdeye giden Besim Bey, Batı Kilikya Milli Kuvvetler Komutanlığına atanan Sinan Tekelioğlu ile görüştü. Sinan Tekelioğlu, Niğdede kendisine bir müfreze kurdu. Karaisalı bölgesinde çete reisliği yapan ve köylülere sözü geçen ağaların adlarını aldı. Bir kısmıyla görüştü. Hazırlıklara tam anlamıyla başladı. Güneşin biraz daha sıcak doğduğu ve günü biraz daha fazla aydınlattığı Mart ayının ortalarında yeniden Karaisalı bölgesine doğru harekete geçti. Yanında Üsteğmen Süleyman, Vahit Doğan ve Teğmen Besim Albayoğlu ile bir müfreze vardı.
Besim Albayoğlu, Sinan Tekelioğlu ile birlikte Karaisalıya girdi. Burada kurulan teşkilatta görev aldı. Albayrak Süvari Müfrezesi Kumandanlığı yaptı. Hemen hemen Çukurova ve Toroslardaki savaşların çoğuna, süvari yıldırım hızıyla yetişti. 8 Nisan 1920 tarihinde, Belemedik baskınında Fransız Kumandanı Menilin hastalara bakan ünlü Fransız hemşiresi eşini esir alan odur. Daha sonra Fransızların Pozantıdan kaçarak Mersine ulaşma çabaları ile Torosların uçurumları, dağları arasından geçerken uğradıkları tuzakta, onları çeviren köylülere yetişti. Evvela bir Fransız takımının teslim alınmasında yararlılık gösterdi, daha sonra Fransız kumandanı Menilin çetelere değil, bir Türk zabitine teslim olmayı rıza göstermesi üzerine, jandarma kumandanı Üsteğmen Hasanın emriyle Fransız Kumandanına giderek onunla görüştü ve teslim şartlarını tespit etmek üzere Kumandanı Hasan Karaafatın yanına getirdi. Teslim müzakereleri sırasında bizzat tercümanlık görevini yaptı. Protokolün Fransızca kısmını kendisi hazırladı. Karboğazı zaferinden sonra Ankara Antlaşmasına kadar bütün savaşlara katıldı. Sinan Tekelioğlunun yanından ayrılmadı.
Adana cephesindeki görevini büyük kahramanlıkla yapan Besim Bey, daha sonra Batı cephesindeki savaşlara da katıldı. Bir harp cilvesi olarak başından ve vücudundan yaralandı. Uzun müddet Dr. Mazhar Osmanın tedavisi altında kaldı. Bu hastalık dolayısıyla, birinci derece harp malulü olarak, kendisine maaş bağlanmıştır. Mütevazı bir gazi olan Besim Albayoğlu 1957 yılında İstanbulda yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak vefat etti.
Cumhuriyet Dönemi Aladağ İlçesi
1926 yılında Atatürkün emriyle buradaki Rumlar, Mübadeleyle Mersinden gemilere bindirilerek Yunanistanın Selanik şehrine bağlı Deryapladiye gönderilmiştir. Karşılığında oradaki Türkler İstanbula getirilir. Böylece Karsantıda hiçbir Rum aile bırakılmaz. Buradaki nüfus azalınca ormanlar bir yasayla devlete mal edilir. Devlet ormanları halka ücret karşılığında belirli bir plan dâhilinde kestirir. Halkın çoğunluğu geçimini ormancılıkla karşılarken tarım ver hayvancılık da yapılmaktadır.
Yeni Türk devletinin yurdun her yanında başlattığı kalkınma çalışmaları
Karsantıda başlar. Köy kanunu gereği yolların yapımı için girişimde bulunulmuştur.
Bunun için Adanaya Atatürk geldiği zaman Karsantıdan bir heyet Adanaya gelir.
Heyetin başında Yusuf Çavuş isminde bir zat bulunmaktadır. Atatürke dileğini anlatmak için müsaade ister fakat içeri alınmaz. Yusuf Çavuş sızlanmaya başlar, bu sızlanmaları duyan Atatürk Kim o diye sorduğunda Efendim, Karsantılı bir köylü gelmiş sizinle görüşmek istiyor, biz de içeri almak istemedik. derler. Atatürk kızar ve Çabuk içeri alın diye emir verir. Yusuf Çavuş huzura varınca, Atatürk: Kısa ve öz konuş!der. Yusuf Çavuş da Sayın Paşam hazinelerimiz çok anahtarımız yok. demiş. Atatürk Anladım oğlum yol istiyorsunuz değil mi demiş. Evet Paşam! cevabını vermiş. İlçelik ve bazı isteklerde bulunmuşsa da onları daha sonra düşünürüz diyerek yetkili memurlara emir vermiş: Bu adama bir yetki yazısı yazın. Yusuf Çavuşa gerekli yazı verilir onu yol çavuşu yaparlar. O da tüm köylüleri imece usulüyle çalıştırarak yol çalışmasına başlar. Tren yolu yapacağız diyerek bazı kayalar delinmiş barut doldurularak patlatılmıştır. 1934 -1940 yılına kadar yaklaşık 30 km. yol açılmıştır. Tabii ki etütsüz olduğundan sağlıklı bir yol açılmamıştır. O dönemlerde ulaşım genellikle at sırtında yapılmaktadır. Nehir kıyısındaki köylü kereste nakli yapmak için Adanaya kadar salcılık yapılmaktadır. Bir kısım halk ulaşımını salla gerçekleştirmişlerdir. 1950li yıllarda kamyon girmiş halk rahatlamıştır. 1973 yılında belediye teşkilatı kurulmuş ve ismi de Karsantı olarak değiştirilmiştir. Coğrafî yapısı nedeniyle idarî yönden kolaylık sağlanması amacıyla 09.06.1987 tarih ve 3392 sayılı kanunla Aladağ ismi verilerek ilçe yapılmıştır (Aladağ Kaymakamlık Arşivi,2003).
30 Mart 1920nin Önemi
30 Mart 1920 günü Aladağ(Karsantı) ilçesinin düşman işgalinden kurtuluş günüdür. Fransız bayrağının dalgalandığı hükümet konağına Türk bayrağı o gün dalgalanmıştır. Karsantıya giren müfreze Mustafa Kemalin Sivas Kongresi sırasında görevlendirdiği ilk düzenli Kuva-yı Milliye Komutanlığıdır. Mustafa Kemal Paşa Sivastan Batı Çukurova Milli Kuvvetler Komutanı olarak tayin ettiği Sina Paşa şu emri yollayarak Çukurovanın düşmandan kurtuluş ışığını vermiştir;
- Halk kendi iradesiyle bağımsızlığını kazanacaktır.
- Karaisalı da toplanan Milli kuvvetler, Adanaya yürüyerek, Fransızları ve onlara yandaş olan Ermenileri denize dökeceklerdir.
İşte bu emri alan Milli Kuvvetler Komutanı Sina Paşa, Karaisalıya varmak ve Milli Kuvvetler Komutanlığını oluşturmak için kurtuluş yolunu Aladağ(Karsantı)olarak görmüştür. Bölge halkının neredeyse tamamının Türk olması, bunun yanında düşmanın burada zayıf olması onu Karsantıya götürmüştür. Sinan Paşa, Karsantıya girmiş ve kolaylıkla düşmanı etkisiz hale getirerek, ay yıldızlı al bayrağı dalgalandırmıştır. Bu bayrak düşmanın 17 Aralık 1918 günü başlayan işgalinden sonra ilk kurtuluş meşalesidir. Karsantı gibi bir nahiye kurtarılmıştır. Bu şekilde hem Kuva-yı Milliyeciler moral bulmuşlar, hem de Karaisalı yolu Milli Kuvvetlere açılmıştır. Karaisalıya hareket sırasında Karsantı ve çevresinden Milli Kuvvetlere onlarca kişi katılmıştır. Karaisalıda Karsantı Müfrezesi kurularak, bu müfreze onlarca şehit vermesine rağmen Sinan Paşa ile birlikte Batı Cephesinde düşmanı İzmirden denize dökene kadar mücadele vermiştir.
Milli Kuvvetler Komutanlığı nın 1 Nisan tarihinde Karaisalıya girişi ile birlikte Milli Kuvvetler Komutanlığı kurularak düşmanla düzenli birlikler halinde savaş başlamıştır. Kuva-yı Milliyle ruhu kısa zamanda tüm Toroslarda cereyan ederek Andırın, Kadirli, Pozantı, Kozan, Feke, Saimbeyli, Tufanbeyli ve tüm Çukurova düşman işgalinden kurtularak bağımsızlığına kavuşmuştur.
|